Şahin Filiz
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. Cennet vaat edip cehenneme yollamak: Hizbu’t-Tahrir

Cennet vaat edip cehenneme yollamak: Hizbu’t-Tahrir

featured

Prof. Dr. Şahin Filiz yazdı…

Bu yazımda, Hizbu’t-Tahrir denilen ve Yargıtay tarafından  terör örgütü olduğu tescillenen[1] Fetö tipi bir örgüt hakkındaki bilgi ve değerlendirmelerimi Veryansıntv okurları ile paylaşacağım. Dini siyasetin manivelası gibi kullanmanın ötesinde, siyasi tarz ve emellerini dinleştirilmiş;  politik hırslarını tatmin etmek ve buradan da kendilerine “dünyada cenneti” kurmak için yüzyıllardır alışıldık, bilindik bayat saptırmalardan ve yalanlardan söz edeceğim. İnsanlara Cenneti vaat edip aslında onları nasıl cehenneme yolladıklarını yazacağım.

Hizbu’t-Tahrir, Arapça bir tamlamadır. Kurtuluş Partisi demek oluyor. Kuruluş yılı 1953’ten beri dünyanın bazı ülkelerinde ve Türkiye’de yasadışı faaliyetlerde bulunan bu terör örgütü, ülkemizde de aynı Arapça adıyla bilinir. Türkçesini yazmazlar. Kurtuluş Partisi diye çevirdiğimizde sanki devrimci, yenilikçi, aydınlanmacı ve cehalete savaş açan bir parti sanılabilir. Oysa tam tersidir.  Türk insanının Arapça sözcüklere olan zafiyetini kullanırlar. Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletini hedef aldıklarını açıkça ilan ettikleri halde, Kurtuluş Partisi çevirisini değil, Hizbu’t-Tahrir’i, yani asıl Arapça adını öne çıkararak propaganda yaparlar. Arapça postuna bürünmüş din pazarlaması yaparlar. Umarım ki Türk halkının büyük çoğunluğu bu adın Kur’an ayetinden bir parça olduğunu sanmıyordur.

Peki, yalnız adları mı Arapça? Hayır, kaynağı da Araplardır. Kuruluş amacı, ilkeleri ve hedefi de Araplarla ilgilidir. Ama Türkiye’de Anayasal düzeni yıkmak için büyük şehirlerde “Hilafet’e Çağrı” panelleri, kongreleri ve sempozyumları düzenlerler. 2000’e yakın örgüt mensubu Türk mahkemelerinde yargılanmıştır.

Youtube’dan yaptıkları yasadışı pek çok yayın, mahkeme kararıyla yayından kaldırılmışsa da Örgüt, Türkiye’de facebook/degisimtv, kokludegisim.net gibi sayfalar aracılığıyla propaganda faaliyetlerini sürdürmektedir. Twitter’da “Hizbu’t-Tahrir Medya Örgütü” adıyla aktif olarak etkinliklerde bulunmaktadır.

Kurucusu Şeyh Takıyeddin en-Nebhani (ö. 1977), bu örgütü Ürdün sınırları içindeki Doğu Küdus’te 1953’te kurdu. Siyasi eylemciliği, 1940’da İngiliz sömürgesine karşı düzenlenen protesto hareketlerine katılarak başladı. Bu gün İsrail sınırları içinde olan Hayfa’da dünyaya gelen en-Nebhani’nin kurduğu bu örgüt daha sonra Lübnan, Suriye, Irak ve Türkiye’ye yayıldı. Ölünce yerine ikinci emir Şeyh Abdülkadim Zellum geçti. 2003’te emirliği bırakan Zellum’un yerine geçen Şeyh Ata ibn Halil Ebu Raşta’dır.

Dünyanın pek çok yerinde örgütlenen Tahrircilerin sayısı hakkında farklı bilgiler vardır. Ayrıntılar üzerinde durmayacağız.

Yerel ve merkezi sistem koordinasyonuyla çalışırlar. Yerellerden elde edilen veriler merkezde hilafet amacına yönelik olarak toplanır, değerlendirilir ve genel bir dinsel siyasal tutum belirlenir. En temel amaç, “100 yıl önce kaldırılan hilafeti ayağa kaldırmak”tır. Türkiye temsilcisi Yılmaz Çelik’e göre hilafet “bir ölüm-kalım meselesi”dir. Hilafetsiz geçen 100 yıl onlar için günah ve şirkin, küfür ve inkârın çağıdır ve Müslümanlar, 1258-1261 arasında yani sadece üç yıl süren bir halifesizlik dönemi yaşamışlardır. 100 yıllık halifesizlik çok uzun bir süredir ve bu asla kabul edilemez bir durumdur. Çünkü halifelik farzdır ve bu farz uzun yıllardır çiğnenmektedir. Öyleyse bir an önce Türkiye’de halifeliğe geçilmeli, “Raşidi Hilafet” modeli uygulanmalıdır.

Şimdi bu savların aslı astarı var mı, bir bakalım:

Örgüt, dünyaya yayılmışsa da hedef Türkiye Cumhuriyeti’dir. Birleşip İsrail’e karşı güç olmayı başaramamış radikal dinci Arap  terör örgütleri, Türk milletinin dine saygısını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laik demokratik yapısını istismar ederek, hilafet safsatası denemelerini topraklarımızda uygulamaya koyulmuşlardır. İsrail karşısında çil yavrusu gibi dağılan ve hâlâ millet olabilme erdemine sahip olmayan bedevi Arap toplulukları, kendi yenilgilerinin, tembellik ve cehaletlerinin acısını Atatürk’ten ve Cumhuriyetimizden almayı hedeflemekte, İslam’a saygısı olan Türk milletinin sabrını zorlayarak, bu siyasi ideolojiyi kutsal bir misyon gibi empoze etmektedir. Türk milleti İslam’a saygı ile Arap bedeviliğini birbirinden ayıracak ileri görüşlülüğe sahip olduğu için bu ve benzeri örgütler Anadolu’da tutunamamışlar ve tutunamayacaklardır.

60 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteren küresel bir dinci örgüt olarak Hizbu’t-Tahrir, hilafet çağrılarını, her türlü yasa dışı ve gayri meşru yolu kullanarak, sürdürmektedir. 6-12 yaşındaki Türk çocuklarını “hilafete çağrı” videoları çekerek istismar etmekte ve tarikatlardan bildiğimiz çocuk istismarını dinsel-politik bir boyuta taşımaktadırlar.

Adı, kaynağı, çıkış yeri ve amacı gibi, örgüt liderliği de Araplara aittir ve örgütün önceliği Arap ülkeleridir. Demek ki dava, İslam değil, Arapların kendi milli davalarıdır. İşin ironik yanı, Türkiye ayağı, buna karşın, Türk milliyetçiliğini batıl bir görüş, hatta küfür ve şirk diye suçlar. Bir yandan Arap milli çıkarları için kurulacak ve hilafeti, sittin senedir millet olamamış Arap kabilelerini yeniden toparlamak için Türkiye’de kör gözüne parmak hilafet propagandası yapacak, diğer yandan da, düşlerinde göremeyecekleri Türkiye Cumhuriyeti’ni, onun erdemini karalayacak, üzerinde bedeviler gibi tepinecekler. Dini de kabileci, ırkçı politik bir hilafet çağrısıyla telef edecekler.

Şiddet yanlısı olmadıklarını ısrar söylerler. Oysa Fetullahçılar da şiddet yanlısı olmadıklarını söylemişlerdi. Hilafeti ölüm-kalım meselesi saymak ve devletleşirken ordu kurulmasını zorunlu gören bir örgüt, nasıl olur da şiddet yanlısı olmaz? Açıkça ilan ediyor. Biz ikna yolunu tercih ediyoruz diyerek tıpkı Fetullah gibi, aynı yoldan hedefe doğru hızla ilerlemek istiyorlar. Onlara göre gerçek İslam’a dönüş, halifeliğin yeniden ikame edilmesi ile mümkündür. Şimdi soralım: Kendi deyimleriyle “Raşidi Halifelik” , dört halife dönemine dönüşü anlatır. Örnek aldıkları Raşid Halifeler döneminde Ebu Bekr hariç diğer üçü bizzat Müslümanlar eliyle katledilmişlerdir. Kendi halifesini kendisi katleden bir hilafet düzeni talebi, insanlara cenneti vaat edip cehenneme yollamak değil de nedir? İnsanlar bu gerçeği biliyorlar.

Londra Üniversitesi Birbeck Öğretim üyesi yine Arap kökenli Noman Hanif, İngiliz siyasetinin çıkarlarına uygun olarak Hizbu’t-Tahrir’i yere göğe sığdıramadığı söyleşisinde örgütün “çok kapsamlı ve kendi içinde tutarlı ideolojisi” olduğunu, “şeriat modelleri açısından oldukça fazla detaya sahip olduğunu”, “ bir çok İslami hareketin mevcut düzenleri devirmek istediğini ama bunlar kadar detaylı modelleri olmadığını” söylüyor.[2]

Noman Hanif, bilimsel ve akademik analiz yerine, İngiltere’nin örgütten neler beklediğini, örgütü nasıl görmek istediğine tercüman oluyor. Kapsamlı ve tutarlı ideolojisi, halifelik çağrısıyla sınırlı ve ideolojik hiçbir tutarlığı olmayan şiddet yanlısı bir örgüt, Arapların öznel talep ve çıkarlarını, Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde bir dinci saldırı silahına dönüştürüyor. Türkiye’deki mevcut anayasal düzeni değiştirmeyi başka her şeyden çok hedefleyen bir ideolojinin hangi şeriat modelleri olabilir? Kuran’da “Şir’a” (yol) kavramı şeriat diye tercüme edilerek metinsel saptırmalar yaptıkları açıktır. Tevrat’ta Davud’un devlet başkanlığından söz eden ayetlere gönderme yaparak İslam’da halifeliğin farz olduğu yalanını yaymak, Yahudi Şeriatıyla İslam devleti kurmaya kalkışmaktan başka nedir?

Yine İngiltere’nin Anglia Ruskin Ünniversitesi’nden Elisa Orofino “Hizb ut-Tahrir and The Caliphate” adlı yapıtında benzer saptırıcı açıklamalar yapıyor: Orofino’ya göre, Hizbu’t-Tahrir, fikirlerin devrimini savunuyor ve eğitimi önemli bir mücadele yöntemi olarak kullanıyor.[3]

Değişmeyenlerin degisimtv’si, devrimleri lanetleyenlerin devrimci fikirleri mi olur? Tahrircilerin hangi eğitime önem veriyorlar? Hilafet çağrısıyla çocuklara boş sloganlar attırarak verdikleri eğitim, kurucuları en-Nebhani’nin 1940’ta İsrail karşısındaki yenilgiye karşı ancak  protesto yürüyüşüne gücü yeten eyleminden farksızdır. Eğitime önem verselerdi, eğitilmiş insan olurlardı.

Hizbu’t-Tahrir  ABD, Avustralya, Hollanda ve Danimarka’da yasak olmayıp faaliyetlerine devam etmektedir. Türkiye’de ise Yargıtay tarafından terör örgütü olduğu hukuken karara bağlanmış, buna karşılık Anayasa Mahkemesi’nin “yargılamada hak ihlal edildiği”ne ilişkin kararı, örgütün, “Anayasa Mahkemesi bizim terör örgütü olmadığımızı kabul etti” yorumunu yapmasına yol açmıştır. Ancak Eski Yarsav Başkanı, Yargıtay kararının bundan etkilenmeyeceğine dair görüşü açıktır.[4]

Bu terör örgütüne göre halifesiz geçen her gün, iman ve İslam’dan uzaklaşmak anlamına geliyor. Onlara göre İslam hilafetle özdeş sayılıyor. Bunun tercümesi şudur: Allah’a yaratıcılık yetmez, siyasal egemen olmalıdır. Allah’ın siyasal egemenliği hilafetledir. Ne ki  Hilafet yoluyla O’nu siyasi iktidara taşıma cüreti, Allah’ın şanına hakarettir. 13. yüzyılda “hilafete üç yıllık ara” verildiği için yazıklanarak kendilerini dinin sahibi sanan örgüt militanları, “100 yıllık Cumhuriyeti” adeta “100 yıllık hilafetsizlik, yani İslamsızlık, yani dinsizlik olarak karalamaktadırlar. Onlara göre laik, çağdaş, sosyal hukuk devletinin rejimi olan Cumhuriyet erdem değil, halifelerini dindaşlarının katlettiği tarihsel bir geriye dönüş düzeni erdemdir. Bu felsefede trajik olan şeydir. Cehaletin ve karanlığın cüretini, fütursuzluğunu ve saygısızlığını resmeder. Anayasanın ilk dört maddesine karşıt olanlar cümlesine dahil bu güruh, diğer bölücü, ırkçı, kabileci-emperyalizmin aleti terör örgütleriyle birlikte Türk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ait ne varsa hepsine kin beslerler.

Fikirleri yoktur, insanlık tanımazlar. Hilafet yolunda onlardan gayrısı, Müslüman olmadığı gibi insan da sayılmaz. Işid’e göre kurnaz, Fetö’ye göre dobradırlar.

Dünya Müslümanlarını ve Türk milletini hilafet çağrısıyla cehenneme yollamak için her kutsalı kötüye kullanmayı dinsel görev bilirler.

Hilafeti çok istiyorlarsa, Arabistan’daki kurulu düzenin himayesine girebilirler. Bu sayede İsrail’e düşmanlık tiyatrosuna da son vermiş olurlar.

 

[1] Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2008 yılında, “Her ne kadar bugüne kadar silahlı eylemi olmasa da ileride silaha başvurabilir” şeklindeki bir kararla, Hizb-ut Tahrir’i “terör örgütü” kabul etmişti. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 4 Ekim 2017’de “Terör örgütü sayılması için silahlı olmasına gerek yok, Hizb-ut Tahrir terör örgütü” dedi. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, örgüt lideri Yılmaz Çelik’in terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Çelik, terör örgütü propagandası yapma suçundan da 10 ay hapis cezası ile cezalandırdı.

Mahkemenin gerekçeli kararında Hizb-ut Tahrir’in Yargıtay kararları ışığında silahlı terör örgütü olarak kabul edildiği belirtildi. Bütün bu gelişmelere rağmen Anayasa Mahkemesi siyasi baskılara dayanamayarak 26 Ekim 2018 tarihli kararında Yargıtay’ın aldığı terör örgütü kararlarının gerekçelerinin yeterli olmadığına hükmetti.

[2] “Hizb ut-Tahrir: Bazı Ülkelerde Yasaklanan Örgütün Türkiye’deki Konumu Ne?”, Mahmut Hamsici, BBC Türkçe, 22 Ocak 2021.

[3] A.yer.

[4] A.yer. “Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdi. Anayasa Mahkemesi, ‘Bu örgüt bir terör örgütü sayılmaz ifade özgürlüğüne aykırılıktır, örgütlenme özgürlüğüne aykırılıktır’ demiyor. Kararında, yeterli, ikna edici gerekçe gösterilmemesini hak ihlali olarak niteliyor. Dolayısıyla dosyanın bu açıdan ele alınması gerektiğini belirtiyor. Bu karar üzerine dosya, davaya bakan Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tekrar alındı ve bu yapılanmanın terör örgütü olduğu yönünde aynı karar tekrarlandı.”

 

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. Uçmuş bu arkadaş amma barta abarta iftira atmış kininden ellerini ısıracak bu yazı bbile islamn nizamı geri gelemsi için hizmette bulunmuş

  2. 2 Mart 2021, 12:29

    Hilafetleri yere batsın! Beş vakit yalnız sana kulluk ederiz deyip Allah a, ardından kula kulluk eden ahmaklar sürüsü… Yoldan çıkardıkları insanları cehenneme odun ediyorlar…

    Cevapla
  3. 2 Mart 2021, 09:04

    “Ben okuduğum şiir yüzünden cezaevine girdim vb..” söylemlerde bulunanların sözkonusu şiire ait olan ilk kıtasının okunmayip soyutlayarak halkı kin ve düşmanlığa sevk eden irticai faaliyetler içinde olmak vb.gerekcelerle mahkum olmuşlardır.

    Cevapla
  4. “Avustralya, ABD, Hollanda ve Danimarka’ da serbest…” “Türkiye’de yargı kararı ile terör örgütü olduğu tescilli…” “Asıl hedefleri Türkiye Cumhuriyeti…” “Tevrat ayetine atıfla hilfetin farz olduğunu yaymak…” “İngiliz muhibi çevrelerden tasdikli ve himayeli…”
    Bilgilendirici ve eğitici yazınız için teşekkürler, kaleminize sağlık. Hani çok yanıyor idiyseler bu arabi siyonistler, bizim Yavuz Sultan Selim’in Mısır’dan aldığı halifeliği bir Arap ülkesinde güle oynaya yaşatırlardı 3 Mart 1924’den beri.

    https://www.veryansintv.com/cennet-vaat-edip-cehenneme-yollamak-hizbut-tahrir

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!