Şahin Filiz yazdı…
Tarih yapmak tarih yazmaktan zordur. Türkiye Cumhuriyetini kuranlar ve onu yaşatanlar tarihi hem yapan hem de yazanlardır. Tarih yapanların tarihini yazmak, en doğru şekilde yansıtıp Cumhuriyet nesillerine sağlıklı bilgilerle ulaştırmak, yazanları yapanlar kadar onurlu kılar. Tarihi, yapıldığı aslına uygun olarak yazmak çoğunluğun üstlenebileceği bir kutlu görev değilse de, çoğunluk, yazanlarla yapanlar arasındaki bu sinerjiyi iliklerinde hissedecek kadar irfan sahibidir. Hele ki Türk milleti bu tür sinerjiyi en derin biçimde yakalayabilecek zengin ve kapsamlı bir irfana sahip nadir milletlerdendir. Bu nedenle Türk milleti, Cumhuriyetinin tarihini yapanlar ve yazanları bazen açıkça bazen de sessizce takdir eder, bilir ve bu gerçeğin farkında olur.
Bunun yanında, Cumhuriyeti kanla, irfanla, en çetin sınavlardan geçerek kurmuş olan Atatürk ve arkadaşlarını, bütün tarihsel gerçekliklere karşın kötüleyen, umursamayan hatta ona ihanet edecek kadar densizliğin kuyusunda çırpındığı halde gürültülerinden haklı sessizliği duyulamayan azgınların nicel olarak çok, ama nitel olarak pek de önemsiz olduklarını yine bu millet fark etmektedir. Gariplik, fedakarlık ve samimiyet, gürültü çıkarmaz; ama sessizliği tüm tarihsel süreci sürekli gönüllerde her an tazeleyerek nitel bir çığlığa dönüşür.
Halk irfanı o kadar yüksektir ki, Cumhuriyetimizin tüm imkan ve fırsatlarını şahsi ikballeri için kullanarak, zevahiri kurtarmayı hedefleyen sözde Atatürkçülerin, en az Cumhuriyet düşmanları kadar hatta onlardan daha yaman ikiyüzlüler olduğunu fark etmekte gecikmez. Cumhuriyeti kuranlarla, onun, şanına yakışır şekilde tarihini yazanların karşı cephesine, Atatürk adını kullanarak geçmekte beis görmeyenlerin itici ruhlarını yine bu millet Yunus gönlüyle okumasını bilir.
Cumhuriyetimiz, hukukun işini hukukçulara, siyasetin işini siyasetçilere, bilimin işini bilim insanlarına ve dinin işini de din görevlilerine bırakan bir erdem şaheseridir. İktidarı muhalefeti, hukukun işini siyasete konu ederse, hukukun arka çıkanı olmaz. Bir ya da birkaç kişinin leh ya da aleyhte yargılanması konusunda taraflar,hukuksal alanı hukukçulara rağmen siyasetin en güncel ve en acil sorunu olarak görürse, ekonomik, siyasi ve kültürel sorunlara kimse eğilmez. Olan budur. Hapsedelim mi, bırakalım mı? Hapsedelim diyenler ile bırakalım diyenler, hukuku siyasetin şamar oğlanına dönüştürmüş olurlar. Bunlar milli mesele değildir; Tüm ülkemizi ve halkımızı doğrudan ve hem de acil olarak ilgilendiren meseleler, Cumhuriyetimizin yalnız bırakılmasından doğan sorunlardır ve bu gerçeği bulanıklaştıranlar, sözde iki tarafmış gibi görünüp aynı değirmene su taşıyanlardır.
Anayasamızın ilk dört maddesi ve Cumhuriyetimizin ülke ve ulus olarak bölünmez bütünlüğünü özetleyen kurucu felsefesi, tam da temellere saldıranlarla bu temelleri savunduğunu söyleyen sayıca çok, nitelikçe düşük çevreler tarafından müşterek, hedefteki yel değirmenine dönüşmüştür. Danaidler’in fıçıları bu sözde Cumhuriyetçiler, karşılarında bu fıçıya girmeyen nitelikçe üstün, nicel olarak az sayıda Cumhuriyetçiyi bulacaklardır.
Danaidler’in fıçısına mahkum edilen rakıcı-balocu Atatürkçülerin, Cumhuriyeti tüm Türk milletinin en asli değeri olarak gören fıçı dışındaki Cumhuriyetçilerin ne kadar haklı olduğunu, yamandıkları tarafın yanıldığını, ancak kişisel zarar uğradıklarında anlamaları, onların hiçbir zaman Cumhuriyetçi olduklarını doğrulamayacaktır.Cumhuriyet gariplerin, köylülerin, emekçilerin, işçilerin, çiftçilerin, özetle önce tüm Anadolu halkının yani Türk milletinin cevheridir, kalbidir. Cumhuriyet, bu halkın emek ve alın teriyle yükseldiklerini anımsamayan ve kendini onlardan üstün gören birkaç seçkin ve birkaç şımarığın oyuncağı olmayan tarihsel bir gerçeklik ve tarihi yapan bir öznedir.
Danaidler’in fıçısı dışında sadece gerçek Cumhuriyetçiler vardır.
Nedir Bu danaidler’in Fıçısı?
Eski Yunan mitolojisine göre Aigyptosu’n 50 oğlu, kral Danaos’un da 50 kızı vardı. İki baba çocuklarını birbiriyle evlendirdiler. Bu evlenmeyi Danaos’un kızları (Danaidler) istemiyorlardı. Evlendiklerinin ilk gecesi-yalnız bir tanesi hariç olmak üzere-hepsi de kocalarını öldürdüler. Onun için bunlara yer altı dünyasında dibi delik bir fıçıya su doldurmak cezası verildi, Ağır ve sonu gelmez bir iş hakkında kullanılan “Danaidler’in Fıçısı” deyimi buradan gelmektedir.[1]
Her karış toprağı işgal edilmiş, darmadağın olmuş bir Osmanlı enkazının altından çıkıp kurulan Cumhuriyet, Türk halkını;
Aydınlanma,
Kadın-erkek eşitliği anlayışı,
Tam bağımsızlık
Her alanda üretim ve fabrikalar kurma
Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik
Hakimiyetin millete devri
Kulluk ya da tebalık değil, yurttaşlık
Dinsel ya da din-dışı faşizm değil, demokrasi
Türk milleti olabilme bilinci
Hukukun üstünlüğü,
Dini değerlerin vicdan işi olması
Dini kullanmak değil yaşamak
Milliyetçilik,
Müreffeh bir hayat
Özgüvenli bir toplum yapısı
Avrupa medeniyetini aşma hedefi
Ortadoğu bataklığından sakınma
Halkın egemenliği….
Gibi örneklendirebileceğim temel insani ve milli değerlerle tanıştırmış; evlendirmiştir.
Tarihi yaptığı gibi yazmasını da bilmiştir. Ne var ki, Cumhuriyet’e açıktan cephe alanlarla, kendini Cumhuriyet cephesinden gösterip de yine Cumhuriyete cephe alanların safına yanaşanlar, evlendirildikleri bu değerleri bir bir öldürmeye başlamışlardır. Tek bir cephe hariç…o cephe gerçek Cumhuriyetçi cephedir. Bu değerleri değil öldürmek, onları canı ve malı pahasına korumak için, tarihi yapanlar gibi, o tarihi yaşatmak için duruşlarını bozmayı bir an için bile düşünmemişlerdir.
Cumhuriyet karşıtı olarak ya da Cumhuriyetçi gözükerek tanıştırıldıkları Cumhuriyet değerlerini öldürenler şimdi Danaidler’in dibi delik fıçılarına, içlerine sindirdikleri sefil bir ruhla habire su doldurmaya çalışıyorlar. Mahkumiyetlerini kendi elleri ile hazırlayıp yeraltında, dibi delik fıçıları su ile doldurabileceklerini sanıyorlar. Fıçılar dolmuyor. Zaten dipleri delik olduğu için bu ceza onlara tarihi yapanlar ile yazanların ve nihayet bu tarihi yaşatmaya çalışan Cumhuriyetçilerin yılmadan yanında yer aldığı gerçeklik eliyle verilmiştir.
Fetöyü, bölücü her türlü terör örgütünü, tarikat ve cemaatleri, ya da bunlara şirin görünmekle fıçıyı doldurabileceklerini düşünen bilumum çevrelere yakın durmak, keselerini bilmem ama insanlık fıçılarını dolduramayacaktır.
Bedenleri şişip canları çekilmiş ölüler gibi yaşamak, çarptırılan bu cezanın doğal sonucudur.50’si içerisinde, evlendiği kişiyi öldürmeyen o tek erdemli davranışın sahibi, tarihi yapanlar, yazanlar ve onu yaşatanlardır; mahkum değildirler; başları diktir. Fıçıları delik olmadığından, en ufak bir erdemli davranışı biriktirip Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine koskoca bir armağana dönüşecek kutlu fedakarlık abidesi yaratacaklardır.
Ne ki, yeraltında delik fıçıları boşuna doldurmaya uğraşarak dünyanın en ağır ve sonuçsuz işini yapanları da bu mahkumiyetlerinden çekip kurtaracak Cumhuriyetin yanında yer alanlardır.
Danaidler’in fıçısına mahkum değiliz.
[1] Hölderlin, Hyperion, Çev. Melahat Toygar, MfV., Maarif Matbaası, İstanbul, 1943, I/71.
İlk defa duydum.Sayenizde aydınlanıyoruz hocam. Kutlarım.
bu mitolojiyi günümüze uyarladığınız yazılarınız harika
içimizdeki feryadı, şairane üslubunuzla aktardığınız için
Kaleminize, yüreğinize sağlık Sn. Filiz
Güzel insan…!
.