İşimiz hayat kurtarmak, insanları hastalıklarından arındırmak ve ömürlerini uzatmak… Son zamanlarda bunun internet üzerinden hiçbir eğitimi olmayan insanlar tarafından bile yapabileceğini iddia eden dangalaklar türedi bu ülkede. Yardımcı sağlık personeline 2 yıl daha eğitim verelim ve doktor olsunlar diyenler de çıktı. Ya da en üst perdeden “giderlerse gitsinler, yeni mezunları onların yerine koyarız” denildiğini de duydu bu kulaklar.
Son on yılda maaşı TL bazında bile geri giden başka bir meslek grubu yok ülkemizde. Yanında çalışan idari personelden, hemşireden, teknisyenden daha düşük maaş alan doktorları da gördü bu gözler…
Hemen her gün meslektaşlarımıza uygulanan şiddet haberleri duyuyoruz ve duymadıklarımızın çok daha fazla olduğunu da biliyoruz. Eli kesildiği için artık cerrahlık yapamayacak hekimin dramına da tanık olduk, öldürülenlere de… Kafası masaya, sonra duvara vurulan kadın meslektaşlarımız da oldu, her türlü hakarete uğrayanlar da…
Pandeminin başında balkonlardan alkışlandıktan sonra ilaç firmalarından, aşı şirketlerinden para aldığımız da söylendi, fonlardan beslendiğimiz de. Aldığımız eğitimin sahte olduğunu kitaplarına yazan şerefsizleri de gördü bu gözlerimiz, kendi meslektaşlarını para için satan, halkın önüne atan alçak namertleri de…
Hayvanına antibiyotik yazılmadığı için CİMER’e şikâyet edildiğimiz ve savunma verdiğimiz de oldu, randevusuz muayeneye gelen savcı tarafından ters kelepçelendiğimiz de…
Neredeyse uğradığımız şiddetin sorumlularının hemen salıverildiği ve karşılığında bizlerin suçlandığı da oldu, koca koca tıp profesörü geçinen hekimlikten çıkmış ticaret erbablarının “ama doktorlar da” diye başlayan cümleleri de…
“Performans” adı altında işletilmeye çalışılan koca koca binalara hapsedildiğimiz, dakika başı hasta görmemizin istendiği günler de oldu, yardımcı sağlık personelinin ailelerine nezaketen değil, zorunlu bakmamız için peşkeş çekildiğimiz de…
Televizyonlarda bizim adımıza yorum yapan, her sözleriyle bizleri hedef gösteren ekonomist, gazeteci, savaş muhabiri, güvenlik uzmanı, hukukçu da gördük, bunlara çanak tutup bize ses olmaktan korkan programcıları da…
Doçent, profesör olmuş ama hekim olamamış bir sürü soytarının bitki kürlerini ve yazdıkları kitaplarını pazarlayabilmek için kendi meslektaşlarını ilaç firmalarının piyonu olmakla suçladıklarını da gördük, bankacı babasını pazarcı diye pazarlamaya kalkanları da…
İnsanın içi acıyor gerçekten, ne için uğraşıyoruz diye sormadığımız tek günümüz kalmadı. En yüksek notlarla, puanlarla girdiğimiz fakültelerden saçlarımızı dökerek, kilo alarak, yorgun-argın mezun olduğumuzda beklediğimiz ilk şey saygıyken muhatap olduklarımıza bakın. Uzun uzmanlık eğitimi için TUS’a girip debelenirken, ayın 15 günü nöbet tutarken ve ardından dinlenmeden mesaimize devam ederken de ilk beklediğimiz saygıydı. Uzman olup saatler süren büyük ameliyatlar yaparken, akademik çalışmalarla uğraşırken, ruhsal yönden yıkılmış insanları mutlu kılmaya çalışırken de ilk beklediğimiz şeydi saygı…
Şimdi yaşadıklarımıza bakıyorum da genç kardeşlerimden utanıyorum. Bu yıl ilk tıp bayramını kutlayacak kızımdan, hekimliği dünyanın en güzel mesleği diye sunduğum ve bu nedenle tıp yazan gençlerden utanıyorum. Bunca fedakârlığımıza rağmen bizleri kayırmak yerine bize yapılan tüm saldırılara sessiz kalan hastalarımız adına da utanıyorum.
“Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz” söyleminden “giderlerse gitsinler” söylemine gelinmesinden de utanıyorum.
Daha yazsam kitap olur bu konu ama yeter diyorum, fazlasına gerek yok artık.
Kitaplarımızın, dergilerimizin yüksek ücretlerini, icapçı nöbetlerine giderken kendi arabamızı kullandığımızı ve buna rağmen geç kalırsak savunma aldığımızı, sizden yumruk yedikten sonra çalışmaya devam ettiğimizi, okurken bile artı değer yaratarak aslında devlete borcumuzu daha öğrenciyken ödediğimizi, mezun olduktan sonra diplomamızın bize verilmediğini ve 2 yıl zorunlu hizmet yapmadan bu ülkede hiçbir şey olamadığımızı, uzmanlık eğitiminden sonra da 2 yıl zorunlu hizmet yaptığımızı, yan dal eğitiminden sonra bir tane daha 2 yıl zorunlu hizmete mahkum olduğumuzu, çocuklarımızı, eşimizi, anamızı, babamızı günlerce, aylarca görmeden hastanelerde çalıştığımız zamanların olduğunu da söylememe gerek yok sanırım.
İşte tüm bu nedenlerle bu yıl ilk kez tıp bayramı gerçek anlamıyla kutlanacak.
Malum işimiz insan hayatı ve bu nedenle şimdiye kadar bize yapılanlar karşısında “1,2,3 TIP” dedik ve sustuk. Bu bayram da ise ilk “TIP” BAYRAMI değil “TIP BAYRAMI” kutlayacağız ve ses vereceğiz.
FARZ EDİN Kİ GİTTİK…
Gözlerim dolarak okudum; fedakarlığınızın cefakarlığınızın ve bu ülkenin en zeki çocukları olarak yaptıklarınızın, kadrini kıymetini bizler biliyoruz; bir başkasının hayatını korumak hayatı daha da yaşanılır kılmak için uğraşan tüm hekimlerimizin o emektar ellerinden saygıyla öperiz; biz sizin kadar yücegönüllü de değiliz maalesef, sizler gibi bir başkası için didinip bir başkasının hayatı için yaşamıyoruz, size yine kendimizi düşündüğümüz için sahip çıkmak sorundayız aslında. Aksi kendi canımıza kastetmek olurdu; bir ülke bu kadar kendi ayağına neden sıkar dediğim her gün doz daha da artıyor, vatan satmak yetmedi sıra canlarımıza vatandaşa geldi demek.. küçüklüğümüz bağıra bağıra söylediğimiz şu şiirle geçti, bu günlerde sıklıkla içimden tekrar ediyorum:
“Doktor doktor kalksana
Lambaları yaksana
Vatan elden gidiyor
Çaresine baksana” …
Gitmeyin gidemezsiniz, bizim bizden başka kimimiz var..lütfen
doktorlar ayakçı değildir, hizmetçi hiç değildir.iktidar zihniyeti ve 20 yılda zehirlediği toplum şuanki tabloyu yaratmıştır.sağlık reformlarını ülkenin servetini betona dökmek olarak görenlerden tez zamanda kurtulmak dileğiyle.
doktorların arkasındayız iktidar zihniyetinin kasıtlı sistematik olarak kutsal meslekelri ititbarsızlaştırma düzeneğinin farkındayız.ülkeye 3kuruş faydası olmayanların, üstüne tonlarca zararı olanların sistemin kilit unsurlarını bile mağdur etmesinin affı olamaz.
Tıbbın robotikleşmesinin zamanı geldi. Bu şekilde halkı sürekli tehdit eden bir meslek grubu olamaz.
Herşeyin yolunda olmasını diliyorum