Şevket Apuhan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Diğer
  4. Ulusal kalkınma mı küresel kölelik mi?

Ulusal kalkınma mı küresel kölelik mi?

featured

Türk Kalkınması 2

Türkiye’nin kalkınma meselesi bugün mevcut idarecilerimizi göz önünde bulundurduğumuzda bir hayal gibi gelebilir. İlk yazımızdı da anlatmaya çalıştığımız gibi esas mesele teoriyi pratiğe dönüştürebilme becerisine sahip kadrolardadır. Bu kadroların yönettiği bir sistem de kalkınmak değil; kalkınmamak imkânsızdır.
Küçük bir örnek:
Petkim’in temellerini 1965 yılında atmıştık. Petkim, bugün 150 bin kişiye iş imkânı sağlıyor. 2019 yılındayız ve maalesef 1965’ten çok uzağız. Betona gömülen paralar, bugün istihdam sağlamıyor; ama Petkim ayakta.
Üstad Bartu Soral diyor ki:

“Kurulduğundan bu yana kapasitesi çok az arttırılan Petkim, Türkiye’nin petrokimya mamul ihtiyacının yüzde 15’ini karşılayabiliyor. 8 yılda 253 milyar dolar ithalat yapmak zorunda kaldık. Oysa 20 milyar dolarlık yatırımla bu ithalatı durdurabiliriz.”
İktidar ve muhalefetimizde bu meselelere kafa yoran, ortaya çözüm koyabilen kaç parti, kaç isim vardır diye sorduğumuzda, buna vereceğimiz cevap bulunduğumuz noktanın da tespiti olacaktır.

TOPRAK YABANCI SERMAYENİN İŞGALİNDE, EMEKÇİLER ESİR

Zaten bu noktada durup kalkınabilmemiz de mümkün olmamıştır. Ulusal kalkınma hamleleri ertelendikçe, küresel kölelik gömleği derimize yapışmış: Limanlarımız, fabrikalarımız, toprağımız yabancı sermaye tarafından işgal edilirken, emekçilerimiz esir alınmıştır.
Türkiye’nin öncelikle yapması gereken sorunun tespiti olmalıdır. Sorun açıktır: Düşük kur, yüksek faizle yabancı pazarlara karşı güçsüz bir Türkiye yaratılmış, güçlü kurumların oluşmaması ve adalet sistemindeki aksaklıklar da bunun üzerine eklendiğinde Türk Ekonomisi hareket edemez duruma getirilmiştir.
Özel sektörün 300 milyar doların üzerinde borcu vardır ve borcun kendisinden başka bu 300 milyar dolardan ülkenin elinde kalan bir şey yoktur.

YAPILMASI GEREKENLER

Türkiye’de sistemin yeniden yapılandırılmasından başka seçenek yoktur. Yapılması gerekenleri kabaca şu şekilde sıralayabiliriz:

-Tarımda; kamu, özel sektör ve çalışanlardan oluşan sacayağı, kooperatifler aracılığı ile güçlendirilmeli. Bir Türk Kooperatif Bankası kurulmalı.
-Eğitim sisteminde, eğitimin ‘milli güvenlik kurulu’ kurularak köklü bir değişikliğe gidilmeli.
-Yolsuzluğun önüne yüksek ve kalın duvarlar örülmeli.
-Adalet sistemi en baştan ele alınmalı. Yasama, yürütme ve yargı keskin çizgilerle birbirinden ayrılmalı.
-Bugün Türkiye’de yazdığımız her yazı ve yürüttüğümüz her fikir aslında yok hükmündedir zira Türk ekonomisinde kayıt dışılık çok yüksek oranlardadır. Ekonomi kayıt altına alınarak öncelikle eldeki veriler güncellenmeli.
-Devlet, teknoloji üreten firmalara ve mühendislere her türlü teşviği vermeli.
-Bazı kurumların birleştirilmesi ile değil topyekûn havuz sistemine geçilmeli.
-İstihdamın üzerindeki ağır vergi yükü ve önündeki bürokratik engeller kaldırılmalı.
-Devlet, üretimin önünü açmalı, kumarhane ekonomisine dayandırılan sistemden bir an önce çıkılmalı.
-Devlet iktisadi sistemi planlamalı, kaynakların tabandan tavana yayılmasını sağlamalı. Yoksullara kaymakamlık sosyal yardımlaşma fonunu değil, iş ve işçi bulma kurumunu adres gösterecek sistem hedef olmalı.
-Emeğin, toplam milli gelirden aldığı pay arttırılmalı.

TEMELİNDE GÜVEN VAR

Şüphesiz bütün bu unsurların temelinde güven olmalıdır. Türkiye hem içeriye hem dışarıya güven verebilmeli, “Türkiye’de yola çıkan, yolda kalmaz” dedirtebilmelidir. Bu güveni verebilmemiz Türkiye’ye en az beş yıl kazandırır.
Bu onarıcı adımların yanı sıra şu an için krizden çıkabileceğimiz, başımızı kaldırarak nefes alabileceğimiz bir yol olarak yüksek kur-düşük faiz çizgisi gözetilmeli, yüksek kurun kısa vadede vereceği zarar devletli çözümlerle aşılmalıdır.
Türkiye gibi güçlü bir ülke için her zaman bir çıkış yolu mevcuttur. Yeter ki kalkınmayı bir milli mesele haline getirebilelim ve etrafında birlik olabileceğimiz, bir programı ortaya koymayı başarabilelim.

Abonelik

VeryansınTV'ye destek ol.
Reklamsız haber okumanın keyfini çıkar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 2 Eylül 2019, 17:01

    Tarımda verimlilik ve üretim artışı (ve gıda enflasyonunda düşüş için) radikal adımlar gerekiyor. Örneğin,
    (a) Arazi toplulaştırma için kaplumbağa hızında yapılan çalışmaları çok hızlandırmak (topraklar aşırı bölünmüş durumda, ekonomik yeterlilikten uzak, anormal/absürd geometriye sahip kadastral tarım parselleri: küçük tarım arazisinde yüksek verimli tarım mümkün olmuyor) (Ancak tersi de düşünülebilir: Çok büyük toprağa sahiplerin topraklarının kamulaştırılıp, 50-100 dönüm vb. ekonomik ölçekte olmak üzere verimli çiftçilere dağıtılması gibi: Bunu Mahfi Eğilmez’in Güney Kore ile ilgili Twitter’da bahsettiği bir yazıda gördüm: https://www.sipagetti.com/tr/yazi/97/guney-kore-sadece-60-yila-sigdirilan-basari-hikayesi )
    (b) Son 3 yıldır –Çiftçi Kayıt Sistemi’ne “kayıtlı olmak kaydıyla”– tarım yapılmayan tarlalar ve 3 yıldan en az birinde tarım yapılsa bile, üründe Türkiye ortalamasının 70%’inin altında kalan çiftçinin toprağı (aynı köyde/civarda doğal afet nedeniyle benzer verim kaybı olmamak kaydıyla), kendi rızası aranmaksızın acele kamulaştırma ile devlet tarafından kamulaştırılmalı (ve en verimli komşudan başlayarak komşulara teklif edilmeli) ve arazi toplulaştırmalarda en yüksek verimle ürün üretenlere öncelik verilmeli (bir çiftçi Türkiye ortalaması olan 250 kg/dekar buğday getirirken, diğeri “aynı buğday türünü” 900 kg/dekar verimle üretmeyi biliyorsa, işi/toprağı bilene bırakmalıyız). Kamulaştırma konusu netameli olsa da unutulmamalı: Nasıl ki, bir vatandaşın şehirdeki tapulu arsası/parseli, şehir imar planlarında yol/okul/vb.donatı olarak belirlendiyse “kamu menfaati” gereği kamulaştırmaya uğruyorsa ve bunu tüm hukuk sistemimiz uygun buluyorsa, sürdürülebilir gıda güvenliğimiz için ana üretim aracımız olan tarlalarımızın da “kamu yararı gereği” işi bilenlerce işlenmesi gerekiyor.
    (c) Çiftçinin karlılığını arttırmak için, kimi politikacıların ezber ettiği çiftçiye mazotu 1.5-2 TL’den vermek “tek başına” çare değil. Daha ucuz mazotla çiftçinin üretimde dekar maliyetinin 20-30 TL kadar hafiflemesi, verimlilikten gelecek (buğday örneğinden devam edersek ) 650 kg/dekarın ilave faydası yanında çok komik/düşük kalmakta. Önemli olan ne yapıp edip tek bir cm2 toprağın bile verimsiz ve/veya boş olarak kalmamasını sağlamak, bunun için verimsiz çiftçilerin –bu mesleğin onlar için en uygun meslek olmadığı düşük verimden anlaşıldığından– değerlendiremediği toprakların daha verimli çiftçilere geçmesi gerekiyor (çok gaddar geliyorsa, örneğin 3 yıllık geçiş süresi verilerek, mevcut çiftçilere verimlerini arttırmak için son bir 3 yıllık şans verilebilir ama ilanihaye değil)
    (d) Her ürün türünde, Türkiye’de rekor kıran ilk 20 çiftçi, Bakan’ın elinden ödül alacakları bir toplantı ile onore edilerek, diğer çiftçiler için verimli üretim için kendi bilgilerini/uyarılarını paylaşacakları Tarım Bakanlığı’na ait internet sitesi ile tüm Türkiye genelinde verim artışına yardımcı olabilirler.
    (e) Mevcut yasalarımızda bireylerin benzin üretimi yasak. Yurtdışında (ABD/Brezilya vs.) mısır vb.’den etanol üretimi yasal. Verimi belli eşik değerleri geçen (hasat öncesi/sırasında drone ile olası hile girişimleri bertaraf edilerek) kişilere eşik değer üstündeki üretimlerini etanol üretiminde değerlendirme izni verilebilir (her ne kadar petrokimya tesisleri kurmak da çözüm olsa da, savaşlarda tanklar/uçaklar/araçlar çalışamasın diye ilk vurulacak yerler petrokimya tesisleri olmakta/olacak ama düşman tüm tarlalarınızı bombalayamaz ve her ilçede/köyde etanol yapımı bilen yüksek verimli çiftçiler, kötü günler için sigortamız olabilir)

    Cevapla
Giriş Yap

Veryansın TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun!