Dün 18 Kasım’dı.
18 Kasım, Türk Deniz Kuvvetleri’nde görev yapan subaylar için, özellikle de emekli deniz subayları için çok anlamlı bir gündür.
Dünkü “18 Kasım; Atatürk’ü izleyen yoldur” başlıklı yazımda, benim için 18 Kasım’ın anlamının ne olduğunu bahriyenin kendine özgü deyişleri ile kaleme almıştım. Bu yazımda da deniz subayı eğitiminin nasıl özel ve zor bir alan olduğunun altını çizeceğim.
***
Deniz subayı nasıl yetiştirilir hiç düşündünüz mü?
Denizcilikle hiç ilgisi olmayan birisine sadece gemi kullanmayı öğretsek, bu kişi başarılı bir deniz subayı olabilir mi?
Deniz Harp Okulu’nu kaldırsak, sivil üniversitelerin en başarılı mezunlarını kısa bir eğitimden sonra deniz subayı yapsak güçlü bir Türk deniz kuvveti hedefine ulaşabilir miyiz?
İngiltere ya da Amerika Birleşik Devletleri ne yapıyorsa biz de aynı eğitim modelini uygulasak yetiştirdiğimiz deniz subayları ülkemiz için çok verimli olurlar mı?
Soruları uzatmak olasıdır. Ama tüm bu soruların yanıtı kısa ve tektir: Hayır!
Bir insanı denizci yapmak için kazandıracağınız bilgisel birikimin yanı sıra kendisinde kültür değişimi de yaratmanız gereklidir. Denizciliği, özellikle de askeri denizciliği hiç bilmeyen birini denizci yapabilmek için, ona denizciliğin kültürel özelliklerini aşılamalısınız. Sonra bu aşının tutmasını gözlemeli, aşının tutmama olasılığına karşı da önlemler almalısınız.
Bir insanın deniz subayı olma kararını vermesi kendisi için bir devrimdir. Kültürel değişimi hedeflemeyen bir devrim yoktur. Kültürel değişim de son derece sancılı bir süreçtir.
Deniz Lisesi’nin FETÖ’cüler tarafından ele geçirildiği gerekçesiyle kapatılması üzerine çok düşündüm. Lise düzeyinde askeri eğitim pedagojik açıdan sıkıntılar doğurmaktaydı. Askeri liselerin kurumlarımızın ihtiyaçlarına göre zamanımızın koşulları gözetilerek daha nitelikli bir düzeye getirilmesi değerlendirilebilirdi. Bunlar o kurumların ve akademik çevrelerin elbirliği ile başarabilecekleri şeylerdi. Ama bu yol tercih edilmedi ve büyük olasılıkla fayda zarar analizi de yapılmadan tümden ortadan kaldırıldı.
Şu bir gerçek ki; kuruluşu ABD’nin kuruluşundan daha eski olan bu okulda, Osmanlı döneminden bugüne denizcilik geleneklerini genlerinde taşıyan subaylar, Anadolu’nun her tarafından gelen 14 yaşlarındaki çocuklara denizcilik kültürünü başarı ile aşılıyorlardı.
FETÖ’nün henüz ülkeyi yöneten siyasiler tarafından desteklenmediği ve FETÖ’nün askeri okullara sızmayı tam olarak başaramadığı yıllarda, Türkiye’deki en iyi eğitim ve öğretim kurumlarından biri de Deniz Lisesi’ydi. O zamanlar Türk Silahlı Kuvvetleri bu tip sızmalara karşı tedbir almaya çalışırdı. Ancak sonraları ülkeyi yöneten siyasilerin de desteğini alan FETÖ bu okullara sızdı, akıl almaz haksızlıklara ve hukuksuzluklara neden oldu. Ne yazık ki bugün hem Deniz Lisesi kapatıldı hem de askeri eğitim kurumları kendi kurumlarından kopartılarak merkezi bir yapı içerisinde yeniden yapılandırıldı.
***
Türk Deniz Kuvvetleri’nde görev yapacak bir subay yetiştirmek çok zor ve kutsal bir görevdir.
Türk Deniz Kuvvetleri’ne subay yetiştirmek için 14 yaşında evinden ayrılarak gelen deniz subayı adayı bir öğrenciye Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu öğrenciliği sürecinde neler kazandırmalıyız acaba?
Denizcik örf ve adetlerini öğretmeli ve bu örf ve adetleri içselleştirmesini sağlamalıyız.
Bulunduğu her ortamda bağımsız bir birey olarak var olmasını sağlamalıyız. Yani grubun içine saklanmayan, tek başına karar verebilen ve kararlarının sorumluluğunu alabilen bir insan yetiştirmeliyiz.
Demokratik düşünce yapısına sahip olmasını sağlamalıyız.
Demokratik düşünce yapısına sahip bu kişinin aynı zamanda askeri kültür içinde disiplinle yaşamasını sağlamalıyız.
Doğmalarla işi olmayan, özgür düşünceli bir kişi olmasını sağlamalıyız.
Nerede ve nasıl davranacağını bilen, kültürlü, yabancı dil sahibi, tarih bilincine sahip, mesleğinin gerektirdiği en son bilgilere ve bu bilgileri uygulama yeteneğine sahip insan yetiştirmeliyiz.
Üniformasını nasıl taşıyacağını, üniformanın Türk Ulusu’nun onurunu temsil ettiğini öğretmeliyiz.
Bildiği bütün dillerin üzerine bir de “gemici dili”ni öğretmeliyiz. Yelkenli bir teknede “Alesta orsa alabanda tramola!” dendiğinde gereğini yapmasını sağlamalıyız.
Evinde ne, nasıl yenirse yensin, beyaz masa örtüsü üzerinde uluslararası nezaket kurallarına uygun biçimde yemek yemesini sağlamalıyız.
Onu kitaba, sanata, yaşamı güzelleştiren her şeye ilgi gösteren, araştıran, sorgulayan bir insan olarak yetiştirmeliyiz.
Denizin huyunu suyunu öğretmeliyiz. Denizle ilgili her şeyin kitaplarda yazmadığını bilerek tecrübeli denizcilerden de birçok şey öğrenmesini sağlamalıyız.
Seyir öğretmeliyiz. Makine öğretmeliyiz. Silah öğretmeliyiz. Harekât öğretmeliyiz. Oşinografi öğretmeliyiz. Meteoroloji öğretmeliyiz. Gemi inşa öğretmeliyiz. Muhabere öğretmeliyiz. Elektronik öğretmeliyiz. En az sivil bir denizcinin bilmesi gereken kadar denizcilik öğretmeliyiz.
Silah arkadaşlığını öğretmeliyiz. Bir olmayı, dayanışmayı, ortak başarıyı yani bir geminin hedefine hep birlikte çalışarak ulaşabileceğini öğretmeliyiz.
Güzel şeylere hak ederek ve sabrederek ulaşabileceğini öğretmeliyiz.
Yatılı okul yaşamının doğası gereği yoksunluğunu yaşattığımız annesinin sıcaklığının, babasının güven veren varlığının, kardeşlerinin sevgisinin değerini kavratmalı ve aile kavramını kafasında daha da güçlendirmeliyiz.
Okul periyodundaki uygulamalı eğitimlerde ilk önce gemideki er görevlerini yaptırmalıyız. Subay görevlerini yapmaya başlaması için daha çok iş yapması, öğrenmesi ve çalışması gerektiğini ve yapılan her işin çok değerli olduğunu benimsetmeliyiz.
Dalgalı denizde yalpalayan bir gemide yürümesini öğretmeliyiz.
Spor yapmasını öğretmeliyiz.
Aç kalmayı öğretmeliyiz. Zor koşullarda yaşamasını öğretmeliyiz. Susuzluğu öğretmeliyiz. Görevin her zaman ideal koşullar altında yapılmayacağını öğretmeliyiz.
Mustafa Kemal Atatürk’ü öğretmeliyiz.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesini öğretmeliyiz.
Cumhuriyet Donanmasının nereden nereye geldiğini öğretmeliyiz.
Tarihi öğretmeliyiz. Yüzlerce yıldır çevremizde ve ülkemizde oynanan oyunları ve ülkemizin kayıplarını öğretmeliyiz.
Ülkemize ve ülkemizin güzel insanlarına hayran olmasını sağlamalıyız.
Mavi Vatan’ın değerini öğretmeliyiz.
Özgüven kazandırmalıyız. Başka ülkelerin bahriyelerinin karşısına o özgüven ile çıkmasını sağlamalıyız.
***
Yapılması gerekenler elbette bunlarla sınırlı değil.
Çok geniş ulusal ve evrensel bir kültürden, çok kuvvetli bir kültür değişiminden söz ettiğimi sanıyorum anlatabildim.
Anlattığım konularla ilgili bilgi aktarımının, yetenek gelişiminin, kültürel değişimin içselleştirilmesinin ne kadar süre içinde yapılabileceğini düşünün…
Bu değişim ve bilgi aktarımının nasıl bir ortamda, kimlerle, hangi araçlarla yapılabileceğini düşünün…
Bu eğitim ve öğretimin aynı anda yüzlerce kişiye nasıl verileceğini düşünün…
Yapılacak masrafı ve verilecek emeğin büyüklüğünü ve kutsallığını düşünün…
Yetiştirdiğimiz subayların gelecekte ülkemizin güzel insanlarının haklarını savunmak için nasıl özverili bir yaşam sürdüreceklerini ve zamanı geldiğinde yaşamlarını bizler için feda edeceklerini düşünün…
İyi eğitilmemiş subayların gelecekte verebilecekleri yanlış kararların tüm ulusun utanmasına ya da haklarının yitirilmesine neden olacağını düşünün…
Bunları düşünürseniz yapılan faaliyetin önemini daha iyi anlarsınız.
Türk Deniz Kuvvetleri’ne subay ve astsubay yetiştirmek tamamen özel bir ihtisas konusudur. Bu konuda da en güvenilir alanımız bugüne kadar edindiğimiz kurumsal bilgi ve kültürel birikimimizdir.
Deniz Kuvvetleri’nin bu özel ihtisas alanına başka kaygı ve niyetlerle müdahale edilmesi kurumun gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir.
Denizcilerin eğitimi okulda tamamlanmaz. Sürekli eğitim denizciler için olmazsa olmazdır. Göreve başladıktan sonra da denizciler deneyimlerini ve güncel bilgileri birbirlerine aktaracak kurumsal ve özel platformlar oluştururlar.
Bilgi ve deneyim aktarımının aksatılması o bahriyeyi geri götürür. FETÖ kumpası sonucu yüzlerce deneyimli denizcinin bu çevrimin dışına çıkarılması ülkemize karşı işlenen en büyük ihanetlerden biridir.
***
Dün Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi’nin 246’ncı kuruluş yıldönümüydü.
Varlığıyla gurur duyduğumuz Türk Deniz Kuvvetleri ve onun eğitim kurumlarının, bugünlerde yaşadığı tüm zorlukları aşarak, dünyada saygınlığı ve etki gücü her geçen gün giderek artan bir Cumhuriyet Donanması olma vizyonunu sürdüreceğinden eminim.
Tüm denizcilere saygı ve minnetimi ifade ediyorum.
Sevgiyle kalın.
Askeri liselerin feto sizmadan onceki halini bilen birisi olarak sunu soyleyebilirim. Devlet 12 eylulden sonra Turk milletinin bagrindan cikardigi en zeki ve kaliteli cocuklari bu okullara topladi. Bu cocuklarin her birisi kendi ilinin veya bolgesinin birincileriydi. Tabiri caiz ise her dagda bir veya iki tane bulunan mis kokulu dag cilegi gibiydiler..Birkac sene sonra da sizinde anlattiginiz kadar kiymetli bu yerleri fetoculere biraktilar ve bu okullari her cesit curuk sebze meyvelerle doldurdular.. O gunlerden bugunlere gelene kadar hic mi bir kisi bile anlamamis, gormemis, duymamis…O kadar sinif subayi sinif amiri, okul komutanlari, ogretmenler ve sirali tum komutanlar.. Hersey herkesin gozu onunde hemde sabahtan aksama Ataturkculuk dersi verirlerken cereyan etmis. Keske 30 sene evvel kapatsalarmis…O kadar dogru ve gecikmis bir karar oldugunu dusunuyorum..Yorgani yatagi carsafi yastigi tamamen pire kaplamis.Ayiklayip tekrar uzerinde yatip uyumak imkansiz hale gelmis. Ayrica askeri lisede 4 yil yabanci dille egitim gormus birisi nasil olurda harbiyeye geldiginde 3 yil duz lise okumus birisi ile devre olup ayni sartlarda egitim gorup ayni anda mezun olur. Demek gerek yokmus o kadar egitime sonucu cikar buradan da…Bu da ayri bir askeri lise handikapi..Bu sorularin cevaplari yillardir nasil bir oyunun icinde oldugumuzda sakli….
Değerli amiralim,
Yazınızı duygulanarak okudum. Sadece bizlere değil çocuklarını denizci yapmak isteyen tüm ailelere ulaşmasını istediğim bir yazı. Elinize emeğinize sağlık.