Yavuz Alogan, ‘Milli Muhalefet Sorunu’ tartışma dizimiz için yazdı…
Veryansın, yazarlarına ve ilgilenecek olanlara dört soru yöneltti. Önemli sorular. Bence okurun, hatta herkesin bu soruları yanıtlaması isabetli olur. Böylece yeni bir tartışma başlayabilir.
1. İktidar da muhalefet de yeni anayasa istiyor. Peki Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı? Eğer böyle bir ihtiyaç yoksa iktidarın yeni anayasayla hedefi nedir, muhalefetin hedefi nedir?
– Türkiye’nin anayasası yok. Güncel politik çıkarlara göre sürekli delinen/değiştirilen, her maddesi tartışma konusu yapılan bir metne anayasa denilemez. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi de fiilen yok. Üzerinde mutabakat sağlanmış bir anayasa yapma yöntemi de yok.
İktidara gelen/gelecek her siyasî parti ya da partiler koalisyonu kendi kafasına göre “sıfırdan” anayasa yapamaz. Başka deyişle, siyasî parti kendi programını ve ideolojisini, bir anayasa olarak bütün topluma dayatamaz. Genel seçimlerle oluşan parlamentonun yeni anayasa yapma yetkisi yoktur; mevcut anayasaya riayet etmek zorundadır. Anayasayı milletin kurucu iradesini temsil eden, insanların dinini, mezhebini, etnik mensubiyetini değil yurttaşı ve onun haklarını temel alan, farklı toplumsal sınıfları ve maddî çıkar gruplarını eşit olarak temsil eden bir Kurucu Meclis yapabilir.
Saray iktidarının yeni anayasayla nihai hedefi, Cumhuriyet ideolojisi ve Devrim Kanunları’yla olan hesaplaşmasını tarihsel bir kopuşla tamamlamak, Osmanlı’nın eyalet/vilayet taksimatını temel alan, dinî esaslarla yönetilen bir devlet kurmaktır. Muhalefetin nihai hedefi ise neoliberal iktisat politikalarının üst yapısını oluşturacak, emperyalizmin yeni insan hakları anlayışına uygun çok dilli, çok kültürlü, etnik ve mezhebi hassasiyetleri dikkate alan, “yerel yönetimler özerklik şartı”na uygun olarak idarî taksimatı değişmiş bir devlet yapısı kurmaktır.
Bunlar nihai hedeflerdir; yeni anayasa taslakları bu hedeflere kapı açmak için yapılacak anayasa değişikliklerine imkân veren bir tarzda hazırlanacaktır. Hem iktidar hem de muhalefet nihai amaçlarından karşılıklı tavizler vererek, Toplum Sözleşmesi değil de Siyasî Partiler Sözleşmesi niteliğinde bir anayasa yapabilirler. Böylece partilerin meşrebine ve siyasî konjonktüre göre maddeleri sürekli değişen, icabında çöpe atılıp “sıfırdan” yenisi yapılan oynak ve muğlak bir metin anayasa diye topluma dayatılmış olacaktır.
2. Türkiye’de “millî muhalefet” sorunu var mıdır? Varsa “milli muhalefet” nasıl inşa edilir?
– “Millî muhalefet”ten anladığımız, Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine ve Devrim Kanunları’na bağlı; dolayısıyla tam bağımsızlıkçı ve kamucu; planlı ekonomiyi, parasız eğitim ve sağlık hizmetini öngören; kuvvetler ayrımını esas alan; nihai olarak laik, demokratik, sosyal hukuk devletini hedefleyen, toplumun bütün sınıfsal kesimlerinin örgütlü olmasını savunan bir harekettir.
“Millî muhalefet,” coğrafî bölgelere değil, üniversite ve medya gibi kurumlara özerklik veren; kültürel gelişmenin, bilimsel araştırmanın ve sanatsal faaliyetin önündeki her türlü engeli kaldıran; insanı etnik ve mezhebî olarak değil “özgür yurttaş” olarak tanımlayan; siyasî iktidarların bütün faaliyetlerini yasama ve yargının denetimi altında tutan, en genel hatlarıyla 1961 Anayasası’nı örnek alan bir Anayasa talep etmelidir.
Bizim “millî muhalefet”ten anladığımız budur.
Ne siyasî partiler düzleminde ne de siyasî toplumun içinde böyle bir muhalefetin varlığından söz edilebilir.
“Millî muhalefet” deklarasyonlarla, yazarak çizerek konuşarak, itiraz edip yakınarak kurulamaz. “İnşa” edilemez. Malzemesiz inşaat yapılmaz, ancak tasarlanabilir. “Millî muhalefet” sadece ve sadece kitlesel bir halk hareketinden doğabilir, tabandan örgütlenmeyle kurulabilir. Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetleri olmasaydı Millî Mücadele verilemez, Cumhuriyet’in Kurucu İradesi ve Kurucu Meclis oluşamazdı.
3. Millî muhalefetin öncelikli gündemi ne olmalıdır?
– Öncelikli gündem Devlet’i yeniden inşa edecek bir Kurucu Meclis fikrinin yaygınlaştırılması olmalıdır. Mevcut devlet tek bir siyasî partinin etrafında toplanan laiklik ve Cumhuriyet düşmanı tarikatlar ve cemaatler tarafından ele geçirilmiş, bütün milletin devleti olmaktan çıkmıştır. TBMM’deki siyasî partilerin tamamı işbirlikçidir; emperyalizm tarafından komplolarla, tuzaklar ve tertiplerle dünya kapitalist emperyalist sisteminin çıkarlarına hizmet edecek şekilde “dizayn” edilmiş ya da dışarıdan baskı altına alınmıştır. (Bu çok insafsız bir yargı diyorsanız, mevcut partilerin bundan sonraki eylemlerini ve söylemlerini bir de bu gözle izleyiniz; bu parti yönetimlerinin nasıl oluştuğunu tekrar ve dikkatle düşününüz derim!) Saray’a kurdurulan sistemin düzeltilmesi, reformdan geçirilmesi imkânsızdır. Bir iki yıl sonra başınızda Saray kadar yetkili bir Vladimir Zelenskiy (Ukrayna) ya da şu sıralarda yeniden parlatılan Mihail Saakaşvili (Gürcistan) gibi bir pinokyo görürseniz şaşırmayınız. İktidarından muhalefetine kadar bütün siyaset alanı küresel güçlerin oyun sahası olmuştur.
4. Anayasanın değişmez maddelerine, cumhuriyet kurumları/kazanımları ve toprak bütünlüğüne karşı bir millî muhalefet olabilir mi?
– Olamaz. Anayasa’nın değişmez maddeleri daha açık ve vurgulu biçimde, silinmez mürekkeple yeniden yazılmalıdır. Cumhuriyet’in yok edilen bütün kurumları, Devlet Planlama Teşkilatı’ndan Sümerbank’a kadar yeniden kurulmalıdır; kilit sektörlerden başlayarak özelleştirilen bütün kurumlar devletleştirilmelidir. Toprak bütünlüğünden, tek dilli laik üniter devletten vazgeçilemez. Yasama, yargı ve güvenlik yetkileri yerel yönetimlere devredilemez. yalogan@gmail.com
“Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetleri olmasaydı Millî Mücadele verilemez, Cumhuriyet’in Kurucu İradesi ve Kurucu Meclis oluşamazdı.”
İşte can alıcı nokta budur. Mesele zaten hal-i hazırda varolan bu tür oluşumları tek bayrak altında toplayabilmektir.Zor olan budur. Ancak şartlar yeterince olgunlaşmadan bu birlik ne kadar sağlanabilir ? Ama önce güvenilir bir önderlik şart. Bunu Mustafa Kemal başarmıştı.Yine başarabiliriz. Öyleyse iş başına…
Bugün bu siteden kazandığım bilgiler için size ve bütün yazar arkadaşlarınıza teşekkür ediyorum.
Yazı baştan sona doğrudur.Yavuz bey daha önceleri bu meseleleri saraya gözdağı verecek akademik dilekçelerle çözmeyi de düşünmüştür.Bunun böyle çözülemeyeceğini anladığı isabet olmuştur.Kurucu meclisin ilk adımı Milli Muhalefeti kurabilecek olan bir alt örgütlenmedir.Bu yapılabilir.Doğru bir kurultay oluşturulursa sinir uçları harekete geçebilir.İrili ufaklı bir çok siyasi parti , siyasi hareket ve siyasi dernek vardır.Bunun dışında siyasi olmayan bir çok sivil toplum kuruluşu vardır.Bunlar ülkemizin bekçileridir.Görev belgesi zaten hazırdır.İsmi Gençliğe Hitabe dir.Ve bu Metin her daim siyaset ve anayasa üstü bir metindir.
Teşekkürler.
Gerçekten ulusal iradeye dayanan bir yönetimin, bütün ilke ve biçimleriyle gerçekleştirilmesi zorunludur. Bu ilke ve biçimler yukarıdaki yazıda çok net olarak ifade edilmiştir.
Bunun içinde ilk adım, bir önderliğin yaratılması ve yurt çapında örgütlenmeye gidilmesi için eylemli çalışmaya geçmektir. Bu görevi gerçekleştirecek ve yaygınlaştıracak yeterli birikim mevcuttur.
İlk planda önemli olan, yukarıdaki yazıda belirtilmiş olan ilkeleri benimsemiş ve tutarlı olarak savunacak insanların bir araya gelmesidir.
Bu durumun gerçekleşmesi için bir halk hareketinin beklenmesi gerektiğini düşünmüyorum. Tam tersi, gelecekte muhtemel bir halk hareketi için örgütsel bir yapının önceden var olmasının daha önemli olacağını düşünüyorum.
İşte bu…olması gereken budur..! Aklın yolu birdir….
.
Ülkemizin içinde bulunduğu zorlukları aşmak, biraz da 100 yıllık Cumhuriyet deneyiminin böylesi bir tabloyla karşı karşıya kalmamıza nasıl yol açtığı-nasıl izin verdiği sorusunu sormamızı gerektiriyor. Şunu söylemek istiyorum ülkemizin içine düştüğü zorlukları sadece dış güçlerin veya kötü niyetli çevrelerin faaliyetlerinin bir sonucu olarak tanımlamak işin kolayına kaçmak gibi görünüyor. Şunu da sormamız gerekiyor başlangıçtan gelen eksik ve/veya yanlışların böylesi bir belirsizlik içerisine düşmemizdeki rolü nedir. Fabrika ayarlarına dönmek yerine neden yeni ve daha kullanışlı bir yazılım tasarlamayalım ki? Yenilikçi düşüncelere sahip olmanın önündeki en büyük engel akıl ve dünyevi olanı gelenek ve uhrevi olana feda etmektir; ülkemizde bu bağlamda laikliğin kağıt üzerinde kalmış bir temenninin ötesine geçemediğini söylersek haksızlık etmiş olmayız. Bu konu daha iyi ve sürdürülebilir bir geleceği garantiye almanın kritik noktasıdır bilgisayar diliyle antivirüs programıdır. Devlet, din alanında sadece belirli bir inanış ve mezhep üzerinden düzenleyici bir rol üslendiği anda o dine (veya hiçbir dine) ait olmayan bireylerini otomatikman sokakta bırakmış toplumsal bütünlüğü kendi eliyle riske atmış demektir. Eğer dünya meselelerini akılla ve özgür fikirle çözme imkanı bulmuşsanız sisteminiz çalışmaya başlayacak ve şu veya bu modelle fark etmeksizin ilerlemeye başlayacaksınız demektir; böyle bir imkandan mahrum kaldığınızda işte o zaman düşmanlar! hep tuzağa düşürecektir.
Memleketin asli sorunlarının çok uzağında seyreden bir gölge oyunu, Anayasa Tartışmaları … Tabii, partilerin bilinçli tercihleri bu.Esenlik dileklerimle.
Aman yavuz bey 1961 anaysası fılan demeyın. hem bızım bızım sozum ona mıllıyetcılerını ,hem de sozum ona cok bılen solcularımızı gıcık edersınız.
Bu ulkede 1961 Anayasasını, kemalıst ulusalcı ,hak ,hukuk temel hak ve ozgurluklerı seven dogru bulan dısında kımse sevmez.