Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince konferans salonunda görülen duruşmada, tutuklu sanık Fırat Sarı’nın da aralarında bulunduğu, 8’i kadın 22 tutuklu sanık, 19 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
Duruşmada, Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, TBMM Adalet Komisyon Üyesi ve AKP İstanbul Milletvekili Şengül Karslı, TBMM Adalet Komisyonu Üyesi ve CHP İstanbul Milletvekili Turan Taşkın Özer, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile bazı baro başkanları, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları ile bazı siyasi partilerin temsilcileri ve çok sayıda avukat yer aldı.
TARTIŞMA YAŞANDI
Mahkeme başkanı, salon şartlarının yetersiz olması sebebiyle TBB Başkanı Sağkan’ın müşteki avukatlarının bulunduğu sıradan kalkarak izleyiciler kısmına geçmesini istedi.
Bu talebe tepki gösteren avukatlar ile mahkeme başkanı arasında tartışma yaşandı. Tartışmanın büyümesi üzerine heyet salondan ayrıldı.
Bir süre sonra heyetin salona dönmesiyle duruşma başladı.
Mahkeme başkanı, duruşmaya gelen baro başkanlarının isimlerinin zapta geçirileceğini belirterek, onlar adına Sağkan ile Kaboğlu’na söz verilmesine karar verdiklerini kaydetti.
Duruşma, kimlik tespitinin yapılmasıyla devam ediyor.
CİNAYETLER ZİNCİRİ ORTAYA ÇIKINCA HASTANELERİ KAPATMAK AKILLARINA GELDİ’
Öte yandan duruşma öncesi adliye önünde basın açıklaması yapan CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, Sağlık Bakanlığının denetim görevini yapmadığını belirtti.
Olayların başlamasıyla birlikte harekete geçilmediğini anlatan Emir, bu süreçte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirimde bulunulmadığını söyledi.
Hastanelerin ikisi hariç sekizinin daha geçen ay kapatıldığını belirten Emir, “Yani Türkiye halkı ayağa kalkınca, bu cinayetler zinciri ortaya çıkınca hastaneleri kapatmak akıllarına geldi” dedi.
Emir, dosyada yargılanan 47 sanığın buz dağının sadece görünen kısmı olduğunu sözlerine ekledi.
Saadet Öğretmen Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği (UCİM) Genel Başkanı Saadet Özkan ise çocukların istismar sonucunda öldürüldüğü duruşmalara girdiklerini dile getirdi.
Türkiye tarihinde bebeklere göz dikildiğini hiç görmediklerine dikkati çeken Özkan, “İnsanların en mutlu gününde, evlat sahibi olduğu günde çocuklara göz dikenlerin, onları öldürenlerin, bebek katillerinin bugün davasına giriyoruz. Davanın iddianamesinde gördüğümüz vahamet, gördüğümüz cehalet, gördüğümüz kötülüğe bir daha çağlar boyunca hiç denk gelmeyeceğiz” diye konuştu.
Öte yandan salonda ve adliye çevresinde polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.
HEMŞİRE SANIK DİNLENDİ
Savunmalara geçilen duruşmada ilk olarak tutuklu sanık hemşire Hakan Doğukan Taşçı dinlendi.
Verdiği ifadede şahsen yaptığı birkaç işlemi kendisinin anlattığını söyleyen Taşçı, “Soruşturma aşamasında ifadelerimi verdim. Bazı konularda üzerime atılı suçları kabul etmiyorum. Özellikle ihmali davranışla kasten öldürme suçunu asla kabul etmiyorum. Sadece telefon tapelerinden hakkımda bilirkişi raporu düzenlenmiş” dedi.
‘EVRAKTA OYNAMA YAPILIYOR’
Diğer sanıklardan çoğunu sağlık sektöründe birlikte çalıştıkları için tanıdığını söyleyen Taşçı, “Dava birçok eylemden oluşuyor. Birçok suçlama var. Yapılan bazı usulsüzlükler var. Sadece bu hastanelerde yapılan şeyler değil. Ben 10 senedir bu sektördeyim. İlk işe başladığımda da sistem böyledir. Daha fazla kazanmak için evrakta oynama yapılıyor. Bu kurumların hepsi senede 10 kere denetleniyor. Nasıl oluyor da her denetlemeden geçiyor. Sisteme bakılırsa birçok hemşirenin, sekreterin bile şikayeti vardır” diye konuştu.
‘ÇOCUĞUN İYİLİĞİ İÇİN’ MÜDAHALE ETMİŞ!
Bebek yoğun bakımlarında çoğunlukla doktor durmadığını söyleyen Taşçı, “Yıllardır bu yine böyle. Doktor olmadığında biz çocuğa müdahale etmek zorunda kalıyoruz. Ettiğimizde, ‘Neden ettin’ deniliyor. Biz o çocuğun iyiliği için müdahale ediyoruz” ifadelerini kullandı.
‘PARAYI HASAN BASRİ ALIYOR’
İddianamedeki tapelerdeki konuşmaları sorulan Hakan Doğukan Taşçı, “Benim ailelerden aldığım tek kuruş ücret yok. Parayı Hasan Basri alıyor. Olduğu gibi parayı Fırat Sarı’ya veriyor. O da kendi komisyonunu alıp gerisini hastaneye veriyor” dedi.
Ölmek üzere olan bir bebeğin başka hastaneye sevki ile ilgili yapılan konuşmaya ilişkin ise Taşçı, “O hastanın sigortası yoktu. Kalp doktoru çocuğun ameliyat olmazsa yaşamayacağını söyledi. O konuşmada çocuğun acilen sevk edilmesi gerektiğini söyledim” diyerek kendisini savundu.
Hastaneye yapılan bir denetleme ile ilgili yaptığı telefon konuşması sorulan Hakan Doğukan Taşçı, “Eş zamanlı bir denetim oldu. Denetim sırasında ben kimseden talimat almadım. Denetim sonrası arkadaşımla yaptığım bir konuşmaydı. Ben hallettim dediğim kısım sözel olarak ikna etmeye çalıştığım olaydı. Yoksa her şey evrakta bellidir. Doktor yetersiz olduğu için hastalarla ilgili benimle konuşmayı tercih ettiler” dedi.
‘SGK’DAN FAZLA PARA ALMAK İÇİN…’
“Yoğun bakım sayılarında hep oynama yapılırdı.” diyen Taşçı, “Maksimum hasta sayısı neyse evrağa da o kadar hasta olduğu yazılıyordu. Bunun her hastanede de böyle olduğunu duyuyordum. Hasta 5 gün entübe kaldıysa 10 gün kaldığını yazıyorduk. SGK’dan daha fazla para almak için” itirafında bulundu.
‘ÇÖPE GİDECEK İLAÇLARI TOPLAYIP SATIYORDUK’
SGK’nın karşıladığı ve yenidoğan bebeklere verilmesi gereken bir ilacı sattıklarını kabul eden Taşçı, “Düşük haftalık bebeklerin kullanması gereken bir ilacı SGK karşılıyor. İhtiyacı olan hastaya vermemek gibi bir durum zaten olmadı. Onların fazlası ima ediliyordu. SGK bu ilaç için 8 bin 900 gibi para veriyor. Toplu alındığında indirim yapılıyor. Sağdan soldan bu ilaçların satıldığını duyduk. Fırat Sarı ile onu konuştuk. Sonrasında ilaçlar çöpe gitmesin diye Hasan Basri Gök hastanelerden bu ilaçları toplayıp bana getiriyordu. Ben de satışını yapıyordum. Komisyonumuzu alıyorduk. 3 kere bu satışı yaptık. 600 liraya satıyorduk”
‘BORÇ YÜZÜNDEN ÖLEN ÇOCUĞUN NAAŞI VERİLMEDİ’
Mahkeme başkanının ’14 hastam var. Biraz hasta mı beklesek diye konuşmuşsun’ sözü üzerine, Taşçı, “Bekleyen kişi ben değilim. Birim sorumlusu olduğum için söylüyorum. Yoğun bakıma bir hasta geldiğinde, aileye doktor olmadan bilgi veriyordum. Aile de bana doktor diye hitap ediyordu. Ben de doktor değilim demiyordum. Türkmen hastaydı. 500 bin lira ameliyat parası vardı. Aile, para olmadığı için ameliyatı kabul etmedi. Bir hafta yaşardı, ama şans eseri 1 haftadan fazla yaşadı. Hastanın kullandığı ilaçlar ve hastane yönetimiyle Fırat Sarı, ‘Bu çocuk zaten ölecek, bu kadar ilaç kullanmaya ne gerek var?’ dedi. Ancak 44 gün yaşadı. Çocuk öldükten sonra, çocuğun babaannesi aradı, ‘Bebeğin naaşını vermediler’ dedi. İçeride ödeme olduğunu, ödenmedikçe naaşını vermeyeceklerini söylediler. Ben de şok oldum, hastane yönetimiyle konuştum ve onlara yardımcı oldum. Çocuğun naaşını verdiler.” dedi.
‘HASTA YOK, DOLDUR’
Taşçı, “Mert ile sık sık iptal edilen taburcularla ilgili tartışıyorduk. Fırat Sarı’ya ‘Doğukan hırsızlık yaptı’ dedim. İlaç kaybolmuştu, Fırat Sarı bana söyledi. Bebek ilaçları kayıptı, ama öyle bir durum olmadı. Fırat Sarı ile konuşurken ‘Mert’i şikayet edeceğim’ dedim şikayette ettim, 112’ye şikayet ettim, usulsüz bebek sevkiyatlarıyla ilgili, mesela Kaya Bebek, ihmali olan bebeklerle ilgili. Doktor olmayan yerde kanıta da ihtiyaç yok. Elimdeki videoyu zaten sundum. Birinci hastanesinin sürekli akciğer filmi bozuluyordu. Hastayı takip ederken filmini çekemiyorduk, bu kötü bir şey. Fırat Sarı sana ‘Hasta yok, doldur’ diyordu. Fırat Sarı, bir günde doldurmanı istiyor. Ne kadar çok hasta, o kadar para demek. 112 hasta geliyor, sürekli öyle para kazanılıyor, hastalar dolduruluyor” dedi.
”ÇEK FİŞİ GİTSİN’ DENİLDİ’
Taşçı, “Doktor Şehmuz Çelik adıyla hasta kabul ediyorum. Kaya Bebek ile ilgili, ‘Çocuk gözümün önünde öldü’ sözlerimin üzerine, gece 3 civarı Batuhan Çelik aradı, arkadaşım, ellerinde bebek olduğunu ve doktora ulaşamadığını, doktorun ‘Çek fişi gitsin’ dediğini söyledi. Rıza Hocaymış doktor, ama tanımıyorum, çocuk doktoru olarak biliyorum. Hasta kötüydü, ben de telefondan yardımcı olmaya çalıştım. O bebek öldü. Aileye böyle bir durum olmadı gibi gösterdiler. Batuhan hemşire yardımcısıydı, arkadaşımdı. Doktorun müdahale etmesi gerekiyordu” şeklinde konuştu.
YARIN DEVAM EDİLECEK
Hakan Doğukan Taşçı’nın ve avukatının savunmasının ardından mahkeme, duruşmanın ilk celsesinin ikinci oturumunun yarın devam etmesine karar verdi. Duruşma yarın saat 10.00’da devam edecek.
İDDİANAMEDEN
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı’nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir’in yaptığı belirtiliyor.
İddianamede, suç örgütünün esas amacının, işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.
Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK’den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.
Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı aktarılan iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.
Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede bildiriliyor.
CEZA İSTEMLERİ
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “nitelikli dolandırıcılık” ve “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlarından 10 kez, “resmi belgede sahtecilik” suçundan da 11 kez uygulanmak üzere, toplam 177 yıl 6’şar aydan 582 yıl 9’ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi”, “kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis isteniyor.
Diğer sanıklar hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, “dolandırıcılık” suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında, İstanbul’da 9, Tekirdağ Çorlu’da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E’yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.
Bu soruşturma ise devam ediyor.